• Merhaba Yabancı! Forumda yeni misin?

    Forumdaki aktif tartışmalara ve düzenlenen etkinliklere katılabilmen hatta kendi konularını oluşturabilmen için bir forum hesabına ihtiyacın var. BURADAN KAYIT OL!

Bitti Etkinlik - Elvenar Kısa Hikaye

  • Konuyu başlatan DeletedUser3
  • Başlangıç tarihi
Durum
Konu yanıtlara kapalı.

DeletedUser3

Guest
Contest_Head.jpg

ETKİNLİK - Elvenar Kısa Hikaye
Etkinlik Başlangıç: 23/08/2016 saat : 12:00 (TR
Etkinlik Bitiş: 27/08/2016 saat : 23:59 (TR)


Sevgili Elfler ve İnsanlar,


Bir sabah gözünüzü açtınız ve kendinizi Elvenar'daki şehrinizde bir sokakta yerde yatarken buldunuz. Hikayenin devamını siz getirin. Hayal gücünüzde özgürsünüz!


Başlamadan önce bunları lütfen okuyunuz!


Kurallar:

  • Göndereceğiniz kısa hikaye en az 300, en fazla 500 kelimeden oluşmalıdır! İnternette kelime sayımı yapan pek çok site bulabilirsiniz.
  • Yazdığınız hikaye anlaşılabilir bir dilde olmalıdır, büyük harften kaçının, küfür, hakaret, aşırı argo, cinsel içerik, siyasi, dini , kısaca forum kurallarına da aykırı olan her şey bu etkinlik içinde geçerlidir ( Forum kuralları özellikle madde 4, 8 ve 10).
  • Hikayeniz size özgü olmalıdır. Başka yerlerden alıntılama, kopyalama yapmayınız.
  • Multi hesap kullanmak yasaktır. Etkinliğe sadece bir hesabınızla katılabilirsiniz ve ödül etkinliğe katıldığınız bu hesaba gönderilir.
  • Yazdığınız hikayeyi gerekli kontrolleri yaptıktan sonra bu konu altına göndermelisiniz. Bu konu altına gönderilenler diğer oyuncular tarafından görülmez!

Ödül:

Kurallara uygun katılımcı sayısı 25 kişi veya 25 kişinin altındaysa:

Kurallara uygun görülen hikayeler arasında yapılacak olan çekiliş sonucu 3 kişiye 400 elmas hediye edilecektir.

Kurallara uygun görülen ve çekiliş ile ödül kazanamamış hikayeler arasından, Elvenar Ekibi tarafından güzel olarak değerlendirilen bir hikayeye de ayrıca 400 elmas verilecektir.

Toplam 4 kişiye 400 elmas hediye edilecektir.

Kurallara uygun katılımcı sayısı 25 kişinin üzerindeyse:
Kurallara uygun görülen hikayeler arasında yapılacak olan çekiliş sonucu 3 kişiye 700 elmas hediye edilecektir.

Kurallara uygun görülen ve çekiliş ile ödül kazanamamış hikayeler arasından, Elvenar Ekibi tarafından güzel olarak değerlendirilen bir hikayeye de ayrıca 700 elmas verilecektir.

Toplam 4 kişiye 700 elmas hediye edilecektir.




Etkinlik ile ilgili sormak istediğiniz bir şey olursa lütfen @Berhudarol'a özel mesaj gönderiniz.
 

DeletedUser3

Guest
Etkinlik başlamıştır. Hikayelerinizi bu konu altında göndermeye başlayabilirsiniz.​
 

DeletedUser

Guest
Uyandığımda kendimi farklı bir yerde bulmuştum daha önce görmediğim bir mekandı. Etrafta orta çağdan kalan binalar vardı. Kendimi toparladım ve etrafta gezmeye başladım. İnsanlar bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. Yollar ilginç bir şekilde altın kaplamaydı bu durum beni büyülemişti. Yolda biraz daha ilerlediğimde garip bir geçit gördüm. Geçidin iç kısmı çok aydınlıktı ve o geçitten daha önce hiç görmediğim canlıların çıktığını gördüm boyları çok kısa çok küçük insana benzeyen fakat insan olmayan canlılar. Geçidin bulunduğu kısım beni korkuttuğu için o kısmı hızlıca geçtim. Olayları kavramakta güçlük çekiyordum buraya nasıl gelmiştim? Biraz daha ilerlediğimde kışla gördüm. Kışla devasa boyuttaydı. İçeriye baktığımda eğitim verildiğini gördüm. Ben etrafın çok sakin ve huzurlu olduğunu gördüğüm için burada böyle bir hazırlık olduğuna göre tehlikelerde var diye düşündüm ve kışlaya girdim. Kışlaya girdiğim zaman beni siyah renkte zırhlı giymiş uzun boylu birisi karşıladı. Ona buraya bilmediğim bir şekilde geldiğimi anlattım. Oda bana bu huzurlu yeri bozmak isteyen tehlikeler olduğundan bahsetti. Bu sözler üzerine bu mekanı sevdiğimi ve bu mekanı korumak istediğimi anladım ve orduya katıldım. Şehir dışına çıktık etraf ormanlık alandı bu ormanlık mekanlarda bizi istemeyen bazı düşmanların olduğunu gördüm. İlk savaşımı şehirden baya uzak bir bölgede verdik. Yol boyunca baya yorulduk ama herkes azimli olduğu için zorluklar bizi yıldırmamıştı. Savaşta bizim okçu birimlerinin üzerine aniden korkunç, yırtıcı, iki başlı kerberoslar saldırdı. Ve birdenbire okçu birimlerimizin öldüğünü gördük o an benim için dehşet vericiydi. Ben büyücü biriminde savaşa girdim acemi olduğum için sadece malzeme yardımı yapıyordum. Hemen bizim paladin birimleri karşı atağa geçti ve saldıran kerberos birimlerini etkisiz hale getirdi. Ardından bizim kerberos birimlerimiz karşı okçu birimlerini etkisiz hale getirdi fakat düşman büyücülerden büyük hasarlar aldı. Bunun üzerine kerberos biriminden sağ kalanlar geri çekildi. Son darbeyi paladinler yapacaktı. Büyücülerden hasar almalarına rağmen paladinler dayanıklıydı ve düşman büyücülere ulaşıp etkisiz hale getirdiler. Zafer bizimdi. Bölgedeki düşman unsurlar etkisiz hale getirilmişti. Savaşın ardından o yörede yaşayan yaşlı bir adam yanımıza geldi ve minnettar olduğunu söyleyip bize içinde bazı eski bilgiler olan kalıntı verdi. Bu kalıntının ne işe yaradığını merak etmiştim. Kalıntıyı alıp şehre doğru yola koyulduk. Şehirde bu kalıntının çelik atölyesine verildiğini gördüm. O atölyede çalışan kalıntıyı görünce çok sevinmişti. Yeniden şehre varmak güzeldi. Buralar huzurlu idi. Nasıl geldiğimi bilmesem de burada olmak hoşuma gitmişti ve buradan ayrılmamaya karar vermiştim. Ama beni buraya ne getirdiyse buradan bir gün beni alacak diye düşündüm fakat en doğrusunun anı yaşamak olduğunu anladım. Daha nice savaşlar beni bekliyor diye içimden geçirdim.
 

DeletedUser517

Guest
Çok şaşırmıştım kendi oyunumun içindeydim biraz heyecanlı biraz korkuluydu, korkum acaba buradan çıkabilecekmiydim ? heyecanım oyunumun içindeydim... Daha sonra etrafıma baktım kalabalık toplanmış bana bakıyolar biri yardım etti ve ayağa kalktım sonra herkes dağıldı. Tek başıma kalmıştım sokaklarda yürümeye başlamıştım köylülerin garip bakışları arasında.. Aklıma o an Büyük salona gidip kralla görüşmek geldi belki yardımcı olabilecek birşeyi vardır diye yürüdüm yürüdüm fakat şehir çok büyüktü köylülere soru sorduğumda ya kaçıyolardı yada bakmıyorlardı en sonunda büyük salona varmıştım fakat nöbetçiler beni içeri almadılar.Tekrar yürümeye başladım bir süre sonra farkettim ki karnım acıkmıştı fakat cebimde param yoktu ne yapmalıyım diye düşünüyodum o an gözüme bir ışık çarptı evet mücevherdi o onunla karnımı doyurabilir kendime kalacak bir yer tutabilirdim ama onu nasıl elde edecektim ? Tek yol çalmaktı plan yaptım önce çok yorgunmuş hastaymış gibi davranıp içeri girdiğimde bayılacaktım bu sırada bir boşluk olduğunda biraz mücevher çalacaktım planımı aynen uyguladım yavaş yavaş yürüdüm içeri girdim ama içerde kimse yoktu biraz etrafa bakındım bir kaç tane mücevher aldıktan sonra hızlı adımlarla çıkıyordum ki bir kaç asker bulunduğum yere doğru geldiklerini gördüm hemen içeri kaçtım saklanacak bir yer bulmalıydım mücevherlerle yakalanamazdım yerde bir kapak buldum hemen açtım içeri saklandım... İçeride iki yol vardı sağ tarafta bir yığın mücevher vardı bunlarla buranın en zengin insanı olabilirdim sol tarafta ise sadece bir yol vardı birde yerde ip vardı uzun ince ve siyah merakımı engelleyemedim ve sol taraftan yürümeye başladım yürüdüm yürüdüümm... O ipin benle birlikte devam ettiğini farkettim ve tünelin sonuna gelmiştim etrafta variller vardı yukarı çıktım boş bir odaydı ama çıktığım yer çok büyüktü ve çok şıktı altından lambalar ipekten halılar biraz etrafa bakındım duvarlardaki bayrakları biyerlerden hatırladığımı farkettim evet bu büyük salona geldiğim zaman kapının üstünde asılı olan bayraktı burası kralın eviydi büyük salondu burası herşey bir anda kafamda çözülmeye başladı aşağıdaki variller bombaydı siyah ince ipte fitildi büyük salonu patlatmak isteyenler vardı hemen geri döndüm tekrar aşağı girip bombayı etkisiz hale getirmeliydim kapağa geldim içerden sesler geldi kapağı biraz kaldırdım içerde yeşil kısa boylu yaratıklar evet bunlar goblindi bir kaç varil daha koyduktan sonra gittiler hemen peşlerinden aşağı indim varillerden tıkırtı geldi açmaya başladım özel bir karışım vardı içlerinde son 4 varilde insanlar çıkmaya başladı bunlar mücevherciler olmalıydı elleri ve ağızları bağlıydı hemen çıkarttım onları ve olan bitenleri anlattılar bir kişiyi krala haber vermesi için gönderdik geri kalanımız peşlerinden gittik goblinlerin, ipi yani fitili takip ettik ettik... Sonunda goblinlerin olduğu yere geldik orklarda oradaydı fakat geldiğimizde çok geçti fitil çoktan ateşlenmişti... Hızla yanıyordu fitil birşeyler yapmamız lazımdı..
Acaba diğer adam kralla konuşabilmişmiydi ? Engelleyebilmişlermiydi ?

Bizde hemen peşinden koşmaya başladık bir fırsatını bulabilirsek bıçakla kesecektik fitili ama hızlı yanıyordu hep bir adım öndeydi işçilerden biri atladı tutmak için tutamadı biz koşmaya devam ettik yakalayamadık ve yanarak mücevherciden içeri girdi olamaz yoksa bu elvenar köyünün sonuymuydu ? beklemektan başka birşey gelmedi o an, saniyelik bir olaydı çünkü bekledik bekledik patlaması gerekiyordu ben hemen içeri koştum tünelin sonuna kadar gidiyordum ki önüme askerler, kral ve mücevherci çıktı fitili kesmişler rahat bir nefes aldıktan sonra dışarı çıktık fakat goblinlerde peşimizden gelmişti kral olacakları bildiği için askerleri konuşlandırmıştı dışarı... Ve bir anda savaş başladı elvenar galip gelmişti ve goblin saldırısı önlendi...
 

Deleted User - 46890

Guest
..kendimi sokakta yerde yatarken buldum, ne olmuştu bana, şimdi hatırladım büyücü kadın bana büyülü toz dan içirmişti kendimden geçmişim kendimi önce bir gölete atıp ayılmalıyım daha sonra kutsal ateş tapınagındaki gizemli geçit bekçisinden perilerin yerini ögrenip yardım almalıyım perilerin yardımları ile büyücü kadını alt edebilirim
 

DeletedUser544

Guest
Sokakta uyanmadan 3 gün önce; şehrimin en değerli elması çalınmış ve aramaya çıkmıştım. yoldaşlıktan lady kara kedi ve lady gauperdita dan şüpheleniyordum.durumu kışlaya gidip baş eğitmene anlatmış ve çözüm aramıştık. gerçi cücelerinde değerli materyallere düşkünlüğü vardı ve şehre cücelerin gelişi fazla olmamıştı. büyük çan kulesinde, şehirdeki her şeyden haberi olan lord MarmelatH ile buluşacaktım .fakat oraya gittiğimde yaveri lord Marmelath'ın başının belada olduğunu ve benimle ertesi gün mabet in arka duvarında buluşmak istediğini söylemişti. Ertesi gün buluşma yerine vardığımda lord MarmelatH'ı ağır yaralı bir şekilde buldum. Bu yaraları ancak elf ler iyileştirebilir diyerek doğruca elf dostum lord seddar76'nın şehrine götürdüm. Yolda lord Marmelat acıdan bayılmıştı ve ağzın dan iki tane yer ismi dökülmüştü zar zor. Fırtınanın iğneleri ve altın uçurumdan bahsetmeye çalıştı. Elf şehrine vardığımızda eski dostum lord seddar76 lord Marmelat'ın iyileşmesini zaman alacağını ve uyanmasının on günü bulabileceğini söylemesi üzerine yola çıktım. lord Marmelat'ın bayılmadan önce söylediği yerlerden en yakın olan fırtınanın iğnelerine bakmaya karar verdim önce. iki gün at sırtında yolculuktan sonra fırtınanın iğnelerine vardım ve dikkat çekmeden etrafta bilgi toplamaya çalıştım. pek kayda değer bir şey yoktu, sadece şüphelendiğim lady kara kedinin bir yakın arkadaşını görmüştüm. beş altı saat dinlendikten sonra altın uçuruma doğru yola çıktım. Altın uçuruma vardığımda tekrar dikkat çekmeden araştırmalar yapmaya başladım ve bir tane hırsızın bu konuda bazı şeyler bildiğini öğrendim. Ama o hırsız aynı zamanda cinayetle suçlanıyor ve idam edilecekti. Bir plan yaptım ve gece yarısı hırsızın bulunduğu zindana girdim. Bana kendisini kurtarırsam bildiklerini bana anlatacağını söylemişti. Ona güvenmiyordum hem hırsız hem de cinayet zanlısıydı ama pek fazlada seçeneğim yoktu. Yakın dostlarımın da yardımıyla hırsızı zindandan kaçırdım. Aradığım cevapların şehrimde ki cüce geçidinde olduğunu fakat kendisinin cüceleri soyduğu için gelemeyeceğini söyledi. Ayrıca cüce geçidinden geçebilmem için değerli nadir sikke den bulmam gerektiğini sikkeyi bulmak için şehirdeki tüccara gitmemi söylemişti. Uzun bir aradan sonra şehrime dönmüştüm, doğruca tüccara gittim ve durumu anlattım. Değerli nadir sikkeyi verebileceğini fakat karşılığında benden yüz altın sikke istemişti. kabul ettim ve değerli sikkeyi aldıktan sonra dinlenmek için yolcu hanına gittim. Kurtardığım hırsızla karşılaştım ve burada ne aradığını ve hani buraya gelemezdin diye çıkışmıştım. Bana yardım etmek için geldiğini söyledi ve birlikte bir şeyler içtik. Gece boyunca plan yaptık ve sabah kendimi şehrimin sokaklarında uyanırken buldum. Etrafta ne hırsız vardı ne de değerli sikke. Hırsıza güvenmekle büyük hata yapmıştım ama artık çok geçti. ... THE END ...
 

DeletedUser547

Guest
Etkinlik başlamıştır. Hikayelerinizi bu konu altında göndermeye başlayabilirsiniz.​
ayrıca kanatlarım vardı bir mucize olduğunu anladım ayağa kalktım ve şehir üstünde uçmaya başladım.biraz yükseğe uçunca şehrime doğru gelen goblinler olduğunu gördüm hemen birşey yapmam gerekiyordu çalışan bütün işçilere emir verdim silah üretimi askerim çok fazlaydı şanslıydım.herkes silahlarını kuşandı savaşa hazırdık.bu savaşa büyü ile kazanamazdık çünkü goblinlerin büyü etkisizleştirme özellikleri vardı.goblinler surlarımızı yıktı ve bütün şehiri yağmalamaya başladı bir mucizeye uyandım derken bir kabusun ortasında olduğumu anladım.ama her zaman iyiler kazanır biliyordum inanmak lazımdı sadece.askerlerimin de bana inanmaları gerekiyordu.çok çetin bir savaş oldu çok kan döküldü ama goblinler arkalarına bakmadan kaçtılar ve bir daha da şehrimin yakınından bile geçemezler bunu anladılar.şehrim çok zarar görmüştü geri de kalan işçilerimle çok çalışmamız lazımdı.tekrar sıfırdan başlamak galibiyetten sonra hiç birimize zor gelmedi uyumadan çalıştık günlerce şehir tekrar eski haline gelmişti.,işçilerimden birisi bana aşık oldu ben onu sevmiyordum ama bir peri sevdiği ile mi evlenmeli yoksa kendisini seven ile mi evlenmeli bunu bilmiyordum şehirdeki bilge kahine gittim ona bu durumu danıştım bir aile kurmak için ikisininde olması lazım bekle dedi kahin.yıllar geçmişti ama karşıma aşık olacağım birisi çıkmamıştı.bir gün bir haberci kuş geldi evren kara büyünün etkisine giriyormuş ve hepimiz yok olacakmışız bütün krallıklardan ileri gelenleri büyük jaffyon krallığına çağırıyorlardı.beni koruması için en güçlü 100 asker ile yola çıktık.aylarca zorlu şartlara rağmen büyük krallığa vardık.bu büyüden kurtulmanın tek yolu bir perinin ruhundan büyü yapmakmış evrende ki tek peri de ben olduğum için bir fedakarlık yapmam gerekiyordu ve bunu hiç düşünmeden kabul ettim.benim ölümüm bütün varlıklara hayat getirecekti nasıl kabul etmezdim.şehrimi yakın korumam olan askerime devir ettim.kanım akmadan ölmem gerekiyormuş bu yüzden suda boğarak ruhumu alacaklardı.bir aşk ararken bütün varlıklar için ölümün eşiğine gelmiştim.gerçek aşk neydi ki zaten aşk ovaları kaplamış olan çok büyük ordulara benzeyen,daha dün bütün görkemiyle orada dururken bugün baktığımız da yerinde yeller esen değilmiydi.....
 

DeletedUser

Guest
·٠•●♥ Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ ♥●✿ Düşlerimdesin Elvenar ✿●♥ Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ ♥●•٠·​

Oldum olası sabahları uyanmak bana zor gelmiştir. Fakat o gün sabah yeli yüzüme o kadar güzel esiyordu ki neşe içinde gözlerimi aralayıp yeni güne başladım derken,gördüklerimin karşısında küçük dilimi yutacaktım; yatakta değil sokakta yatıyordum. Gökyüzü gerçek olamayacak kadar masmaviydi, sanki birisi aldı fırçayı ve en güzel mavi boyayı kullanarak boyadı gökyüzünü. Bambaşka bir dünyaya uyanmıştım. Acaba Alice'in Harikalar Diyarı'nda mıydım ?
Etraftaki binalar tanıdık geldi; Elvenar ! Bu benim en sevdiğim oyun! Yakından bakınca binalar çok daha güzeldi ve görkemliydi. Sokaklar rengarenk mozaik taşlarla döşenmişti.
Ağzım açık etrafı seyrederken kendimi Cüce Geçidi'nin yanında buldum. Geçit çok büyüktü, 5. seviye dedim kendi kendime. Bir anda cüceler etrafımı sardılar. Beni aralarına alıp bir odaya yönlendirdiler, aralarında ne konuşuyorlar anlamıyordum ama çok misafirperver görünüyorlardı.
Küçücük masa, sandalye ve tabakları görünce bana yemek ikram edeceklerini anladım. Bayan olduğunu düşündüğüm, elinde tencereyle gelen bıyıklı bir cüce küçük bir tabağa yemek koydu. Yemeğin kokusu çok kötüydü, fakat bunu ifade etmenin yanlış bir düşünce olduğu aşikardı. Hafif bir tereddütüm başıma bir kepçenin inmesine sebep oldu.
Eyvah dedim başıma gelenlere. Yemeğin tadına baktım, çok acıymış, ama büyük ihtimal kepçeden sonra tava veya tencere kafama inecek diye tabaktakini zor olsa bile, yemeğin acısından göz yaşı döke döke yedim. Tabağı boş gören cüce aşçı kendi işlerine daldı. Üzerimdeki ilgi azalınca ben de sessiz bir şekilde mutfaktan uzaklaştım.
Bu mavi ışık saçan cüce geçidini hep merak etmiştim, içinde ne var ne yok ve neler oluyor görmek istedim. Ama oldum olalı, başıma ne geldiyse meraktan geldi.
Birçok cüce vagonlarla maden taşıyordu. Etrafa emirler yağdıran şişko, simsiyah sakallı bir cüce beni farketti. Boş durmamı şaşkınlıkla karşılayan cüce kızgın jestlerle çalışmamı işaret etti.
Yapacak birşey yoktu. Ben de granit dolu bir vagonu raylarda yokuş yukarı itmeye başladım. Vagon çok büyük değildi ama haddinden fazla ağırdı, itmekte çok zorlanıyordum. Ellerimi hissetmemeye başladım, bir an bu ağır yüküne dayanamadım ve ellerimi bıraktım. Vagonu itemeyince üzerime doğru hızlandı, altında ezilmek içten bile değildi. Bu kadar hızlı koştuğunu hiç hatırlamıyorum. Saniyeler içinde kafamda neler döndü; ailem ben burada vagonun altında ezilip ölürsem her yerde beni arar , annem, kızım nerde diye, gözyaşlarına boğulur, kedim Maviş benim boş odama girer, miyavlayıp üzüntüden yemek bile yemez, gerçi kediler nankör ama olsun o an özler diye düşünmek istedim. Şehrimde Bp'ler taşar, kimse ilgilenmez oyunumla ve daha neleeer neler. Kaçacak yer yoktu, tünel çok dardı, sonum yaklaşıyor diye tüm sesiyle anneeeee diye bağırdım ve kendi bağırışıma uyandım.
Odamın kapısını telaşla açan annem odama girmişti. Annem 'Sabahın köründe niye bağırıyorsun, komşularımızı uyandıracaksın' diye kızgınlıkla seslendi.
Annemin bana çıkışması bu rüyadan tamamen uyanmamı sağladı. Tüh dedim kendi kendime, çok güzel başlayan rüya nasıl oldu da kabusa döndü. Kafamda bir ağrı hissetim, eğer bu bir rüya ise başımda kepçenin indiği yer niye şişkin ve niye hala acıyor ? ༼◕_◕ ༽

Not: Buradan yapımcılara seslenmek istiyorum, cüceler çok çalışıyor , hatta önüne geleni de çalıştırıyorlar, ya araştırmada istenilen maden miktarını azaltın ya da maden üretimini yüksek tutun; az kalsın ölecektim. (◕‿-)

Kelime sayısı : ◔͜͡◔ 481
 
Son düzenleme bir moderatör tarafından:

DeletedUser11

Guest
Merhabalar,

"Bir sabah gözünüzü açtınız ve kendinizi Elvenar'daki şehrinizde bir sokakta yerde yatarken buldunuz."

Nerede olduğumu bilmiyor ve boş bakışlarla etrafıma bakıyordum. Bir kişi ile karşılaşma umudu ile boş sokaklarda gezinmeye başladım. Etrafımda onlarca konut ve atölyeler görüyordum. Etrafta fırtına öncesi bir sessizlik vardı. Bu şehrin insanları nerede, neden sokaklar bomboş? Tek başıma yürümeye devam ederken birde ne göreyim? Bir köpek… Ama bu sıradan bir köpeğe göre biraz farklıydı. İki başlı ve ürkütücü görünüyordu. Yanına gitmeye gerek kalmadan köpek havlayarak yanıma geldi. Yavaşça paçamdan çekiştirerek ileriye sürüklüyordu beni. Sanki bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Beni bir yere götüreceği umudu ile onu takip etmeye başladım. Onlarca imalathanenin bulunduğu ama hiçbirinin çalışmadığı yine insanların olmadığı bir yere getirmişti beni. Peki, buralarda neden kimse yok, neden kimse çalışmıyordu? Sebebi şuan için meçhuldü.

Biraz daha yürüdük, yürüdük ve durduk. Köpek bana dönüp durdu ve havlamaya başladı. Karşıma baktığımda bir de ne göreyim? Kocaman bir saray! Yanına yaklaştıkça içim ürperiyor ve içi hakkındaki merakım artıyordu. Oraya yaklaştım ve kapısında bir yazı… “Büyük Salon” yazısını gördüm. Sanırım burası şehrin sahibinin makamıydı. Peki, burada neden kimseler yoktu? İçeri girmenin bir yolunu ararken… “Olamaz, bir insan!” diye aniden bağırdım ve bağırmamla onun bana bakışı bir oldu. Yanına gittim. İhtişamlı duruşu ve etkileyici bakışları ile beni bile büyülemişti. Bir iki dakika birbirimize baktık, sanki beni daha önceden tanıyor havasındaydı. Kendimi toplayıp ona kaybolduğumu ve bir anda kendimi baygın bulduğumu anlattım. Bana verdiği cevapla şok olmuştum, “Sen kaybolmadın ki zaten burada yaşıyorsun.” Ona nasıl böyle bir şey olduğunu sordum ve verdiği ikinci bir cevapla ikinci bir şok geçirmiştim, “ Şehirdeki herkes işlerini bıraktı ve evlerine kaçtı, sende sarayına giderken düşüp bayılmış olmalısın.” Nasıl yani bunlar gerçek miydi? İçimden durumu anlamaya çalışırken bana bir şey daha söyledi, “Bende bu şehirde bir çalışanım herkes gitti ama seni bekliyordum ve geldin. Bu şehrin sana ihtiyacı var. Salonuna gidip şehre bir duyuru yapmalısın. Şehre yeni kültür alanları ve halkın mutlu olabileceği yeni yapıtlar yapmalısın. Her yer konutlar, atölyeler ve imalathanelerle doldu kimse mutlu değil, bunu sağlamalısın ve öncesinde bunu yapacağına dair bir duyuru yapmalısın.” Demesiyle şaşırmıştım. Bu salon benim miydi, şehrin sahibi ben miymişim? Daha fazla soru sormadan dediklerini yapmaya koyuldum. Salona girdim ve etrafımda gördüklerimle hafızamın yavaşça yerine geldiğini hissediyordum. Peri bibloları, kupalar, şehrin kuruluş tarihi yazan bir plaka…

Karşımda bir taht vardı ve üstünde bir isim… İsmi okuyacakken yine o seslendi, “Hey MisteR tahtını beğendin mi?” Adım MisteR ve şehrin sahibi benmişim. İçimde mana veremediğim bir mutluluk vardı. Duyuruyu yaptım ve aniden dışarıda bir ses yükseldi merakıma yenik düşüp salonumun önüne çıktım ve birde ne göreyim? Halk sokağa çıkmış ve beni alkışlıyordu. O an gördüm ki sadece o adam değil benim bütün halkım etkileyici ve ihtişamlı duruyormuş. Herkes atölyelere ve imalathanelere koşup çalışmaya başladı ve şehir bir anda canlanmıştı. Hemen o gün şehre tapınaklar, göletler ve heykeller yaptırmıştım. Halk mutlu, ben mutlu daha ne isteyeyim?

O gün şehre bir duruyu daha yaptım, “Unutmayın, bir halkı bir milleti ayakta tutan şey kültürümüzü unutmamak ve onu her daim yaşatmaktır.” Alkışlarla tüm şehri selamladım ve salonuma çekildim. Hep beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde sonsuza kadar yaşamaya devam ettik.

Saygılar
MisteR
 

DeletedUser337

Guest
İNTİKAM

Gözlerini açtığında henüz güneş yeni doğuyordu. Sanki asırlardır uyuyormuş gibi güneşin ışıltısı gözlerini acıtmıştı. Elini gözlerine siper etmek istediğinde, acı içinde inledi. Derin nefes alıp vererek acıya katlanmaya çalıştı. Nihayet acı dindiğinde göz ucuyla kendine baktı. Sol kolu kırılmış ve ayaklarının üstünde de bir Ork yatıyordu. Diğer kolunun yardımıyla olduğu yerde doğruldu. Etrafa bakındığında şehrin yerle bir olduğunu, çoğu kişinin parçalanmış bedenlerinin etrafa saçıldığını gördü. Karşısındaki vahşet uzun süre olduğu yerde donup kalmasına neden oldu. Sonunda kendine geldiğinde, kafasını sağa sola salladı ve üstündeki ölmüş cesedi var gücüyle ittirmeye başladı.

Yaklaşık on beş dakika sonra kırık bir bacak ve kolla şehrin ortasında ayakta dikiliyordu. Tüm ahenk bahçeleri yakılmış, tüm imalathaneler yerle bir olmuştu. Yerden bulduğu bir sopayı kolunun altına yerleştirdi ve mümkün olduğunca ilerlemeye çalıştı.

“Sesimi duyan var mı?”

Gökyüzü yerini karanlığa bırakırken ve ay gökte her şeyden habersizce ışıldamaya başladığında bile kimseden bir ses gelmemişti. Şehrin doğu ve güney yakasını, neredeyse adım adım gezmiş ama canlı hiç kimseye rastlamamıştı. Yaşadığı bu yalnızlık, terk edilmişlik ve çaresizlik hissi tüm vücuduna dalga dalga yayılıyor, dayanma gücünü sanki sömürüyordu. Şehrin batı yakasına doğru ilerlemeye başladığında küçük bir kız çocuğunun hıçkırıklarını duydu.

“Beni duyuyor musun? Neredesin?”

Kızın sesi bir anda kesildi ve yıkık bir konutun arkasından kafasını uzattı. Kir pas içindeki yüzünde gözyaşlarının izleri, uzun zamandır ağladığının göstergesiydi. Tüm gücüyle kızın yanına gittiğinde, çoktan ölmüş bir bedenden geriye kalan bir eli sımsıkı tuttuğunu gördü.

“Elvander,” diye selamladı hızlıca. “Adın nedir?”

Küçük kız oldukça cılız bir sesle “Alatariel,” dedi.

“Benden başka birileri buradan geçti mi, Alatariel?”

“Sadece sizi gördüm büyücü.”

“Ah, bana Gau diyebilirsin. Bir dostum var, vadinin ilerisinde. Oraya gitmeyi düşünüyorum ve benimle gelmeni istiyorum.”

“Ama ya ailem? Onları böyle bırakamam!”

“Söz veriyorum ailen için geri döneceğiz ama görüyorsun ya hava oldukça karardı.”

“Söz mü?”

“Elf sözü.”

“Peki.”

Alatariel ve Gau şehrin batı ve kuzey yakasını da adım adım gezdikten sonra yalnız olduklarını anladılar. Vadiye uzanan yolun başına geldiklerinde Gau arkasını dönüp Elvenar şehrine baktı. Bazı yerlerde, cılız ateşin hala şehri yok etmekle meşgul olduğunu gördü. Tüm anıları, hayatı, arkadaşları ve emek vererek kurduğu her şey artık bir yıkıntıdan ibaretti. Savaş onu aynı çocukluğundaki gibi tekrar yakalamıştı. Çocukluk yıllarında da aynı şey olmuştu. Bir gece ansızın Orklar köprülerden geçip şehirlerine saldırmıştı ama o zaman yıkım çok daha az olmuştu. Yıllar sonra aynısını yaşamak ve hatta yanındaki küçük kızın da aynı vahşeti yaşamış olması, içindeki yangının daha fazla alev almasına sebep oluyordu. Ağır aksak yola devam ederlerken kendi kendine sürekli “İntikam!” diye söyledi. Bu Gau’nun ayakta kalmasına yetecek bir sözcüktü. Haddinden fazla ağır bir bedel ödemişti ve artık Orklar da ağır bir bedel ödemeliydiler. Düşüncelerinde kaybolmuşken yanındaki küçük kızın sorusuyla irkildi.

“Gau, onları bulacaksın değil mi?”

“Elbette bulacağım Alatareil, elbette ve bulduğumda seni temin ederim bu yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödeyecekler.”

“Ailem de sana yardım eder. Çok iyi savaşçılardır.”

Gau’nun yüzü istemsizce asıldı, yüreğinde derin bir sızı hissetti. Küçük kıza ailesinin artık olmadığını hala söyleyememişti ve söyleyecek cesareti de yoktu.

“Eminim öyledirler ve kesinlikle edecekler,” dedi elini kalbinin olduğu yere götürerek.


SON

Herkese başarılar, keşke 700-800 civarı bir sınırlama olsaydı.
 

DeletedUser550

Guest
1 kız sokakta uyuyorsa, bunun çok nedeni olabilir. Benimkisi şöyle.

Ben başka gezegenlerdede canlıların yaşadıklarına inanıyorum. Elfler, orklar, uzaylılar, goblinlerle ilgileniyorum. 1 gün " geceler muhtemelen sadece uyumakçın yaratılmamıştır" diye düşündüm. “1 geceyi farklı geçirmek benimde hakkım “ dedim ve kısa hazırlıktan sonra yaşadığım NoOn şehrinin sakin 1 sokağında kendimi buldum.Şehrimizin farklı yönü şuki, saat 24den sonra şehre kimse giremiyor.Rahat şekilde istediyini yapabiliyorsun. Neyse, yere yastık koydumki, başım ağrımasın. Yıldızları seyretmeye başladım. Aydın sema olduğundan bisürü parlak nokta gibi gözüküyorlardı. Ne zamansa izlediyim filmin etkisinden aklıma 1 fikir geldi. Belki, yıldızlarda çocuk oluyolar, büyüyolar, evleniyorlar, çocukları oluyor, yaşlanıyorlar ve ölüyorlar.Bu fikri aklımda tuttum ve 1 arkadaşımdan isimlerini ve yerlerini öğrendiyim yıldızları gökyüzünde aramaya başladım. Aklımdakı fikri düşünürken 2 yıldız dikkatimi çekti. Hayallerim devreye geçti ve hikayem oluştu.

Biri varmış, biri yokmuş. Çok eskiden 1 gezegen varmış. Burda elfler yaşarlarmış. Dünyamız gibi diyilmiş orası. Gezegeni 1 Tanrı yönetiyormuş.Gezegen başka gezegenlerle savaşıyormuş.Savaşa bütün elfler katıldığından hep zaferle eve dönüyorlarmış. Bu zaman gezegende sadece Tanrı ve Dev kalırmış. 1 defasında elfler dünyamızla savaşmış. İnsanlar elfleri yenemiyorlarmış. 1 elf kızıda dövüşüyormuş insanlarla. Savaşırken kız dirsekten kolunu kaybetmiş. Acının etkisinden 1 kayanın arkasına geçmiş ve ağlamaya başlamış.Sadece acımıydı onu ağlatan sizce? Ölümlünün biri kızı görmüş şu sırada.Yaklaşmış kıza. Kız korkmuş ve kılıncını ölümlüye çekmiş.Sonradan karşındakının yardım etmek istediyini anlayıp kılıncı yere koymuş .Ölümlü eteyini yırtıp kızın kolunu bağlamış.Kız acının azalmasına rağmen hala ağlıyormuş.Bu gözyaşlarının nedenini sormuş ölümlü. Kız karşındakının konuşabiliceyi son insan olduğunu bildiyiiçin anlatmaya başlamış.Onların gezegenlerindeki kurala göre savaşta sakat olanlar ve esirlerin yarısı kafeste Deve getiriliyormuş ve Dev onları yiyormuş. Kuralı bozanlar fena cezalanıyormuş. Kız bunları söyledikten sonra yaptığı iyilikçin ölümlüye teşekkür etmiş ve sonkez görmekçin annesinin yanına koşmuş. Ölümlü "İsmim Perseus,unutma" diye bağırmış. Kız 1 anlık dönmüş ve koşmaya devam etmiş. Annesi kızını sakat gördükde ne yapıcağını bilememiş.Ölmesini istemediyiçin saklamak istemiş ve saklanıcak yer aramaya başlamış. Ama çok geç olmuş. Kızın babası ve birkaç elf kızı görmüş. Mecburen kızı kafese koymuş ve başına 3 asker dikmişler. Anlıyacağınız, kızın yapabiliceyi tekşey beklemekmiş . 2gün sonra savaş bitmiş. Çok esir varmış kafeslerde.Elfler Tanrıdan geri dönmeleriiçin yol göndermesini dilemiş.Ertesi gün yol gitmekçin hazır olmuş.Elfler ve esirler dünyadan çıkmışlar. Gezegenlerinde yaptıkları ilk iş esirleri ve sakatları Deve götürmek olmuş. Dev kurbanlarını yemezden önce sonkez isimlerini çağırırmış hep. Bahsettiyim kız kafesinde oturmuş ve ölümünü bekliyormuş. Şu esnada Dev Perseus demiş. Kız zıplamış ve Deve bakmış. Hatırlıyodu o ismi.” Kaderlerimiz aynıymış meğerse” demiş ve gözyaşları parlamış. Aniden etraf karışmış.Dev bağırmaya başlamış.Gezegenin sonuymuş gibi herkes koşuyormuş.Kız kafesten çıkamıyor olmuştu. Yardım diliyormuş heskesten. Devin sesinden duyulamıyormuş sesi.Herşey nasılmı olmuş? Şöyle, Perseus kızın anlattığı kuraldan kurtulmanın yolunu zehirde görmüş.Kurbanları Devden kurtarmakçin kendini esirlerin arasına atmış. Dev elinde Perseusu tutmuş ve ismini söylediyi an Perseus zehri onun boğazına dökmüş.Dev Perseusu yere atmış.Perseus kendinde güç toplamış ve kızı aramaya başlamış. Bulmuş sonunda. Kafesi kesmiş ve kızı kurtarmış. Kız gine teşekkür edib annesini bulmakçin kaçmak istedikte Perseus onu bırakmamış. Beraber gidicez demiş. Kız bişiy diyememiş kahramanına. Birlikte bulmuşlar kızın annesini.Annesi gezegenden kurtulmanızçin 3 dakikanız var demiş.Aynı yolla dünyaya getirmiş kızı Perseus. Yolda kızın ismini öğrenmiş. Andromedaymış ismi. Kız Perseusa teşekkür etmiş hayatını kurtardığıiçin. Perseusdan yapabiliceyi bişiy varmı diye sormuş. “Evet,evlen benimle”. Kız mutluluktan zıplamış Perseusun kucağına ve kabul etmiş. Evlenmişler.

Bunlar evlenmelerinde olsun, size öbür gezegenden anlatayım. Tanrı duymuş olanları. Bir hayin yetiştirmiş 2 kişinin dünyaya gittiyini.Öğrenmişler kimlerin kaçtığını.Kaçakların insanlara gezgeninin sır ve kurallarını anlatıcaklarından korkmuş Tanrı. Sizce Tanrı ne ceza verdi kaçaklara ve yol gösterene? Şöyle ki, her üçünü ebediyen yıldıza çevirdi. Andromedanı A gibi işaretledi gökyüzünde.Kolunun yarısını kaybetmiştiya,buyüzden A harfinin 1 kolunun yarısı az parlıyo, sanki yokmuş gibi. Perseusu Andromedanın tam altında yerleştirmiş. Andromedanın annesiyse ebediyen onları gözetlemekle cezalandırıldı.

Onlar hala evli ve çook mutlular. Sonradan öğrendiler ki, Dev ölmüş, elfler ölümlülerden korkmaya başlamış ve bidaha başka gezegenlerle savaşmamışlar. Cesur kahramanımız sayesinde binlerce insan mutlu olmuş.

Hikayemi kurduktan sonra yıldızların altında uykuya dalmışım öylece sokakta. Sabah 1 ufaklığın " abla, uyan" demesiyle açtım gözümü.Sarı gül ve minik öpücükle başladı o günüm. Gününüz aydın olsun!
 

DeletedUser426

Guest
ağustos ayındaydık her sene olduğu gibi bu sene de çok sıcaktı. gözlerimi açtığımda puslu bir görüntü vardı, hiç bir şeyi net göremiyordum. biraz zaman geçtikten sonra gördüklerim netleşmeye başladı güneşin yakıcı ışınları bütün bedenimi kaplamıştı ve gözlerim yanıyordu. kendimi yerde yatar vaziyette bulmuştum. ellerimden destek alarak kalkmaya çalıştım, çok zorlanmıştım vücudumun her yerınde ağrılar vardı sanki üzerimden bir tank geçmişti. ayağa kalkmaya çalıştım tekrar gücümü toplayarak bu kez başarmıştım fakat sağ ayağımın üzerine basamıyordum. kışlaya yakın bir sokakta olduğumu farkettim ve ilk önce bu ayak ağrısını tedavi ettirmem gerekiyordu belki bir bandaj sarabilirlerdi. Sağ ayağımı sürükleyerek yürümeye çalıştım tek ayağımın üzerinde, keşke yakınlarda bir dal parçası olsaydı destek alabileceğim diye geçirdim içimden. bayağı vakit geçmişti kışla yakın olmasına rağmen ama sonunda kışlayı gördüm ve az bir mesafe kala dışarıdaki askerler beni farkettiler ve hemen yardıma koştular. kollarıma girerek beni kışlaya kadar götürdüler, bir çok yaralı asker vardı kışlada. vakit kaybetmeden gece olan bitenlerin ne olduğunu sordum, üç şehir öteden iki bölgenin askerleri tarafından saldırıya uğramıştık ve muhtemelen top atışlarından birisi çok yakınıma düşmüştü çünkü hiç birşey hatırlamıyordum ve ayağım hiç iyi değildi. revirdeki sağlık görevlisi askerlerim tedavimi yaptılar bir süre ayağımın üzerine basamayacaktım. atölyelerden erzak getirilmesini istedim askerler perişan durumdaydı öğlene kadar durum değerlendirmesi yaptık ve bir plan yapmalıydık, misilleme yapmamız gerekiyordu karşılıksız bırakamazdık. havanın kararmasını beklemeliydik, geceye kadar yaralı-sakat-savaşabilecek durumda olan askerlerin listelerini istedim ve akşama doğru listeler bana ulaşmıştı, hala savaşabilecek ve yeterli sayıda askerimiz vardı, tabi ayrıca geride kalanlar içinde şehirde nöbet tutacak askerler... gece saldırıya geçeceğimizi herkesin hazırlıklarını yapmalarını emrettim. geceye kadar misilleme için gereken planı yapmıştım. bütün birlikler hazır kıta bekliyordu ve hemen planı herkesle paylaştım herkesin görevini sorunsuz şekilde yerine getirmesi gerekiyordu. gece yarısı yola çıktık ve 04:00 civarlarında saldırı yapacağımız bölgelerden ilkine yaklaşmıştık. topçular ve okçular bölgeyi çepeçevre sardılar diğer yakın dövüş birlikleri de şehre oldukça yakınlardı. plandaki saldırı başlangıç saatinde ilk önce eş zamanlı olarak topçular ve okçular ile görünen görünmeyen bütün alana eş zamanlı saldırılar düzenledik ve hemen ardından diğer yakın dövüş birliklerimiz bölgeye hücum ettiler. bölgeyi ele geçirmemiz çok sürmemişti kayda değer bir kaybımız olmaması sevindiriciydi baskın çok iyi geçmişti. az bir zaman soluklandıktan sonra hemen diğer bölge için yola çıktık, bölgeler oldukça yakınlardı. çok sürmeden hedefimize ulaşmıştık, plan aynı şekildeydi ve ikinci bölgeyi ele geçirmemiz de çok zamanımızı almadı, plan başarıyla uygulanmıştı. askerler sevinç çığlıkları atıyorlardı, bu zaferi döndüğümüzde kutlamalıydık. ben özel aracımla şehre varıp dinlenmeye çekildim geride kalanlar da yaralı askerlerin ilk tedavilerini yapar yapmaz sabaha karşı şehre geri döndüler. bütün şehir eski düzenine dönmüştü bir zaman sonra ve artık dimdik şehrimin sokaklarında yürüyebiliyordum.
 

DeletedUser3

Guest
Katılımınız için teşekkürler. En kısa zamanda sonuçlar açıklanacaktır.​
 
Durum
Konu yanıtlara kapalı.
Üst